
Herkes Kabında Büyümelidir
Hangi hedefle aday oldunuz?
Herkes Kabında Büyümelidir…
Mevkiler güzel. Makamlar cazip. Hele o sihirli kelime yok
mu? Başkanım denilince şimşekler çakar…
Ama hiç kimseyi de anası vekil olsun, bakan olsun, başkan
olsun diye doğurmamıştır.
Bazı makamlar o makamlar için gerekli bilgi, beceri ve
kültürü gerektirir. Yani özetle liyakat gerektirir.
Mükemmel bir avukat, mükemmel bir doktor, mühendis,
sanayici, çiftçi yazar, öğretmen veya herhangi bir meslek mensubu
olabilirsiniz. Ama bazı makamlar bilginin yanında yöneticilik kabiliyeti ile
idarecilik kabiliyetini birlikte ister.
Paranız vardır. Ayakkabı ile ilgili tek kelimelik de
bilginiz yoktur. Ama iyi bir yönetici ve idareci olarak araştırma yapar,
eksiklik gördüğünüz ayakkabıcılık sektörüne girer, en mükemmel ustaları bulur,
en iyi pazarlamacılarla ve kadro ile işe soyunur büyük bir başarı elde
edebilirsiniz.
Belediye Başkanlığı ince bir tahlil yapılırsa bir iğneli
fıçıdır. Bir yumurta küfesini Karadağ’ın tepesine sırtında çıkarmak gibidir.
Başkanlık yaptığınız şehirde yaşayan herkesin fikrine uygun işleri yapabilme
işidir. Yüz bin insan yaşıyorsa yüz bin de fikir vardır. Bin tanesinin fikri
uymaz ise yine de salt başarıyı yakalayamazsınız.
Üstelik her an siyasi muhalifler, çıkarcılar, hortumcular,
yalakalar, şakşakçılar etrafınızda halka olmuştur. Beş paralık menfaati için
insanlar sizden adaletsizlik, haksızlık bekler ve yasaları çiğnemenizi ister. Onun
o beş paralık isteğine boyun eğmezseniz kötü, lain ve hatta vatan haini ilan
edilirsiniz.
Üstelik her ana çocuğunu doğururken, her baba evladını
okuturken, Devlet dairesinde işe girsin diye umut ediyor. Yüz kişilik kadroya on
binler müracaat etse de onun çocuğunu yerleştirmelisiniz. Yoksa yine kötüsünüz.
Genel idarenin işlerinden tutun da Devletin her biriminin
işinden siz sorumlusunuz. Doğumdan ölüme kadar insanların her derdi sizindir.
Tüm bunların altından kalkabilecek gücünüz, var mı? Bu
konuda bilgi beceri ve kabiliyetiniz var mı? Liyakatiniz var mı? Etrafınızdakilerden
bu işlerin üstesinden gelebilecek bir özel kadronuz, ekibiniz, ya da danışma grubunuz
var mı?
Hangi hedefle aday oldunuz?
Öylesi edebiyatlar dinliyoruz ki edebiyat ödülüne aday
konuşmalar. Bu iğneli fıçıya girmeye, bu yumurta küfesini taşımaya bu kadar
hevesli olmanızın altında başka bir beklenti var mı?
Orta Anadolu’da bir yıldızı parlatıp dünya ölçeğinde bir
güneşe çeviren Sayın Recep Konuk bu şehirde vekil adayı olunca her birimiz
çıtları aldık boyumuzun bin kat üstüne koyup, “atla” dedik. Takdir sizlerin…
Daha dün gibi: Adaylığı duyulunca çok çirkin kelimelerle
karşılanan Sayın Kamil Uğurlu, hizmet döneminin neredeyse tamamını çevresinden
atılan okları savuşturmakla uğraşsa da bir takım güzellikler bıraktı gitti. Kaç
kişi kendisine teşekkür beratı ve hizmet madalyası verdi.
Daha sonra görevi devralan ve aynı ekipten olan Sayın Ertuğrul
Çalışkan o dönemin yarım kalan projelerine devam etti ve bitirdi. Hatırı
sayılır yeni işler de yaptı. Ama halka ulaşmada yaptıklarını halka anlatmakta
ve halkla ilişkilerde zayıf kaldı. Bu gün devam edip edemeyeceği bile partinin
takdirine kaldı.
Bu gün bile heybesinde plan, proje, fikir, diploma, kültür
ve donanım ile gelip de ortaya çıkanlara, daha aday bile olmadan aday adaylığı
döneminde gül yerine taşlar atılmaya başlanmadı mı?
Tüm bunları yazarken aday adaylarına yazdığımızı sanmayınız.
Size yazıyorum. Size… Evet siz. Okuyan kardeşim.
Sen överken göklere çıkardığın, yererken de yerin dibine
batırdığın aday adayının liyakatini hakkaniyetle ve temiz vicdan ölçeği ile kaç
defa sorguladın.
Kaç defa cesaretle “Sen kabında büyü kardeşim. Mevcut işini çok
başarılı götürüyorsun. O işte devam et. Bırak Belediye başkanlığını daha layık
olan yapsın” ya da; “Kardeşim seni tanıdığım kadarı ile bu işi liyakati ile
yaparsın. Beklentim ve bir aidiyetim de yok ama seni takdir ediyorum”
diyebildik?
Herkes kabında büyümeli ve en iyi yaptığı işi devam
ettirmeli. Kabının şekli uygun olmayan dışına taşar yerlere dökülür.
Su derin ve bulanık, şartlar zor, akıbet karanlık, imkânlar
çok kısıtlı, ortam ise tam bir karmaşa… Bu şartlara “EYVALLAH” diyen babayiğit
aynada kendini görmeden yola çıkmamalıdır.
